27 Ocak 2011 Perşembe

LONDON CALLING ;)

Yıllar evvel ilk Londra'ya gittiğimde şehri dehşetle kıskandım. :)

Tabii ki İstanbul'a hiçbir yeri değişmem... Ama Londra "Beyond" listeme gururla girer...
Peki, Londra'nın nesini mi severim?
Sırayla sabahtan başlayıp akşama kadar yapmaya bayıldıklarımı yazacağım.

Şöyle başlayalım, hatta adını da “LONDON’S BEYOND LIST” koyalım. Hadi bakalım!!!:)

1-LONDON TUBE:

Medeniyet timsali. Her yere ulaşmak için en hızlı yol! Londra'da olduğumu şiddetle hissettiren kırmızı kocaman tabelalar her köşede! :)
  






2-COVENT GARDEN - BOSWELLS'DE KLASİK İNGİLİZ KAHVALTISI

Yumurtalı, fasülyeli güzel bir İngiliz kahvaltısı etmek isterseniz Boswells en iyi alternatif! Covent Garden'da tarihi dokusu ile ayakta. Hem lezzet hem de şık ikram bir arada. İçeride turistler kadar İngiliz müdavimler de var. BEYONDED! :)



3-COVENT GARDEN'DAKİ WHITTARD OF CHELSEA'DE ÇAY/KAHVE ALIŞVERİŞİ


Benim gibi çayseverseniz kesinlikle girmeniz gerek! Hem çay ve kahve çeşitlerim hem de müthiş zevkli ambalaj ve hediyelikleri ile benim aklımı aldı! Teneke kutular, porselen kupalar, soft tonda çay setleri, reçel ve sıcak kakao çeşitleri inanılmaz!!! A "Must See"... :)



4-ST. JAMES'S PARK’TA GEZİNTİ

Londra'nın tartışmasız en güzel yeşil alanı! Hyde Park kadar büyük değil. Daha küçük, daha sıcak... Ördekler, kuğular ortalarda cirit atıyor. Şehrin tam göbeğinde bir cennet! :)




5-BUCKHINGHAM SARAYINA GİDEN PEMBE ASFALTI YOLDA KISA BİR YÜRÜYÜŞ

Kraliçe'nin sarayının bence en çarpıcı tarafı saraya giden yolların pembe asfalt olması! Saygının böylesi diyelim... :) St. James's Park'a çok yakın. Görmek lazım. ;)






6-PRIMARK / OXFORD STREET'DE ALIŞVERİŞ

Resim şaka değil! Gerçekten bu kuyruktan gördüm! Ama beklemeye değer! Ne Topshop ne H&M. Primark muhteşem fiyatları ve inanılmaz ürün çeşitliliği ile benim 1 numarama oturdu. :)



7-BURBERRY OUTLET ZİYARETİ

Şehrin dışında! Önce metro, sonra tren, sonra taksi ile gidiliyor. Ama değiyor! Aldığım kırmızı kaz tüyü montu sezonda Zara fiyatına aldım. Üzerimden hiç çıkarmadım! Çeşit bol, ancak saat 18.00'de kapanıyor. Bizim gibi 17.30'da gidip ağlamayın!!! :)




8-LEICESTER SQUARE'DE MUTLAKA BİR SHOW İZLENİR!

Londra'nın kültür ve eğlence meydanı. Soho'ya çok yakın! Gün hiç bitmiyor. Her saat bir show bulmak mümkün! Benim gördüklerim: Mamma Mia, Zorro, Chicago! Pek çok filmin Londra galası burada Odeon'da yapılıyor. Kate Beckinsale ya da Jude Law ile çarpışmanız uzak ihtimal değil!!! :)


9-GBK'DE ÖĞLE YEMEĞİ

Bu logoyu pek çok yerde görebilirsiniz. Öğlen yemeği için hemen dalın derim. Özellile Garlic Mayo kaçmazz... İstanbul'da Kanyon'da ve Nişantaşı'nda da açıldı. Ama Londra'da yemenin tadı başka!





10-NATIONAL GALLERY ya da BRITISH MUSEUM

Benim tercihim National Gallery. Daha küçük, daha sıcak. Eserler daha yakın çağdan. Şehrin merkezinde. Mutlaka görülmeli.
British Museum için 1 gün ancak yeter. Türkiye'den giden parçaları gördükçe gözyaşlarınızı silmek için mutlaka mendil bulundurun!! :(



11-NOTTING HILL'DE KÜÇÜK ESNAFLA SOHBET

Londra'nın en tipik ve nostaljik muhiti. Zaten Hugh Grant ve Julia Roberts'la sevmiştik. Küçük butikleri, sanat galerileri, kitapçı ve hediyelik eşya satıcıları ile tam Londra!!! :)





12-MY OLD DUTCH PANCAKE HOUSE'DA AKŞAM ÜZERİ TATLISI

Her türlü krep ve pancake mevcut. Tuzlu, etli, deniz mahsüllü ve tabii ki tatlı! Ben tatlı yedim. Pişman değilim!!! Pazartesi'leri tüm pancake'ler 5 GBP imiş... Kaçmaz!





13-BELSIZE PARK – GEORGE PUB'DA BİR KAÇ BİRA

Belsize Park Londra'nın en gözde yaşam alanlarından birisi. Sokaklar muthiş! George ile orada tanıştık. Çok tipik ve turistik olmayan bir pub. Akşam üzeri birası ve özellikle biranın yanına verdikleri thai nuts harika. Hmmmm...Leziz!!! :)



14-BLUE ELEPHANT- THAI YEMEKLERİNİ SEVENLER İÇİN
Ben ki Thai sevmem, parmaklarımı yedim!!! Hem yemekleri hem de bir ormanı andıran ambiansı için mutlaka görülmeli. Fulham Broadway'de. Rezervasyon şart...


15-HAKKASAN - MUHTEŞEM UZAK DOĞU MUTFAĞI VE BENZERSİZ GECE MAVİSİ BARI
Yolunuz Londra'ya düşerse ve kişi başı minimum 100 GBP'yi bir kerelik gözden çıkaracaksanız, Hakkasan müthiş bir deneyim... Mavi barı yemekten önce bir şeyler içmek için çok davetkar. Frozen Martini'nin buzlarını shaker'ı sallayarak eliyle  kıran barmen hala gözümün önünde!!! :)


Uzun lafın kısası, ben Londra severim! Siz de sevin, tavsiye ederim... :)

25 Ocak 2011 Salı

Mad Men : Hmmm, I feel "Beyond"! ;)

Ve işte ilk "Beyond"! :)

Diziyi seyretmeyenleriniz varsa, sözümü dinlerlerse seyrettikten sonra bana hayır duası ederler. :) Dualarınızın içinde "O bizi mutlu etti, kendisi de 2011'de çok mutlu olsun!" gibi söylemler geçerse sevinirim. ;)



Dizi Temmuz 2007'de yayına girdi. 4. sezonunu bitiren dizi 2 Altın Küre, 6 Emmy ödülü kazandı. Ortalığı kastı kavurdu diyelim. :)
Başarısında mükemmel kurgu ve senaryonun, harika castingin, müthiş müzik ve kostümlerin, ancak en çok başroldeki kalp kıran, gizemli, reklamcılık dahisi "Don Draper" karakterinin etkisi var. Kendisi kadınları mahvetti, erkeklerin de fazlasıyla merakını cezbetti. "BEYOND" diyelim mi kendisine? Bence olur... :)
1960'ların Amerikası'nda, Manhattan'da bir reklam ajansında geçenler konu ediliyor. Don Draper karakterinin ev hayatına da misafir oldukça, o dönemin sosyokültürel yapısını anlama ve hissetme fırsatı yakalıyoruz. Sadece iş dünyası değil, toplumsal ve ailevi ilişkiler ve değişen değer yargıları üzerine mükemmel bir kurgu sergileniyor. Hep merak ediyorsunuz, hep merak ettiriyor... :)

Biz kadınların ilgisini çeken diğer bir mevzuu ise aşk/sadakat/ihtiras üçgeninde olanlar. Don bütün kavramları parçalıyor. Alt üst ediyor. Karısını aldatıp evine geldiğinde, yatağına uzanıp karısına kollarını doladığında "Canııım yaaa, olsun ama bak karısını seviyorr!" gibi salak düşüncelere dalıyorsunuz. Don hipnotize edici etkisini evinde, koltuğunda oturan izleyiciye ulaştırıyor!

Gelelim işin süs püs tarafına:
Kostümler harika, kadınlar fazlasıyla davetkar ve feminen bir çizgideler. Broşlar, şifonlar, eldivenler, kabarık etekler, sivri topuklar ve topuzlar her yerde... Dizi göz ziyafeti çektirmek anlamında bir kült! Özellikle Joan Harris karkteri "femme fatale" tanımının vücuda gelmiş hali! Bakınız... :)








Bir de en keyifli tarafı, herkes deli gibi içki içiyor, sabahtan başlıyorlar, içki/sigara o yıllarda ciklet/kola gibi tüketiliyor. Hamile kadınlar bile sigara içiyor. Viski adeta su. "Sağlıklı olmak için günde 2 litre içmelisiniz!" demiş sanki birisi. Lıkır lıkır içiyorlar. Siz de ekran karşısında başlıyorsunuz kaşınmaya. Bir bakmışsınız elinizde bir kadeh kırmızı şarap ya da incecik bir kadehte Dry Martini, siz de onların yanında keyfe dalıyorsunuz... :)

 

Bu kadar reklam yeter! Mad Men candır... İzlenmeli! ;)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...